Pistanbul

Birey-Kent’in Yıkılışı – “Pistanbul’un” Sınır Durumu

“(…) Adil olmayan babaya karşı ailenin haklarını savunan ‘ağabey’dir Orhan Gencebay. 1970’lerde sol hareketin içinde yer alan çoğu insan gibi o da memur çocuğudur ama yoksullar adına konuşur. Şehirlidir ama şehirde yolunu bulamamışların çilesine tercüman olur. Arzudan söz eder ama başkalarının haklarını savunan, bu yüzden de ister istemez ‘akıl’ konumuna yükselten herkes gibi o da feragatin terimlerine başvurur. İktidara aday bütün ağabeyler gibi o da kendi isteklerini ertelemek zorundadır.”

Nurdan Gürbilek, Kötü Çocuk Türk,
“Ben de İsterem”, Metis Yayınları

Bir kentin okumasını yapmaya başladığınızda, organik anlamda oluşan sosyal sınıflar ve bu sınıflara ait mimari, müzik, sosyo-ekonomik/kültürel değerlendirmeler ister istemez ön plana çıkmaktadır. Söz gelimi, aile büyüğü tarafından bir köy evinin duvarına asılan bağlama, kente geldiğinde gecekondu/prefabrike yapının köşesine iliştirilir ya da unutulup gider. Bu enstrümana kazandırılan ve aşina olunan fetişleştirme, sonrasında bunu unutulduğu yerden çıkartan ve yeni kombin vuruşlarla yeniden yorumlayan bir kişinin hüneri ve anlaştığı plak şirketine bağlı olarak değişir.

Axaxes ise bir enstrümanın çalınması ya da onun gidişatına uygun bir güftenin belirlenmesi taraftarı değildir ve aksine musikinin/nesneleşen her şeyin farklı bir form kazanması için kendisini hem bir katil hem de bir yazar olarak tamamlamaktadır. Pistanbul ise alttan alta uzaklaşmak istediğimiz katliamın parolasını okuyucularına fısıldar:

“Böyle tek tek vurarak temizlenecek gibi de durmuyor ama vurdukça daha temiz görünüyor. Canım İstanbul’um! Her şey senin için…”

Axaxes, pistanbul, syf. 14

 İstanbul’da yaşanan kentsel dönüşüm, aynı zamanda birey üzerinde mevcut bir histerinin tetiklenmesini ve davranışsal denemelerini beraberinde getirmektedir. Zaman/mekan değişimi; o kente ait olanın, yine kente göre oluşturduğu kimlik yaratımında da çeşitli psikozların oluşmasına neden olacaktır.

Pistanbul’da ise bunun izleri ve takibi, tarihle birlikte ket vurulan bir ülkenin emperyal “sınır” sahiplerinin üzerine yapılan nüktedan göndermelerle yapılabilir. İstanbul’un poetikası, taht ve ferman ile daha da belirgin kılınmaya devam edilmiştir.

Edebiyat-sanat aristokrasisine yoğun göndermelerin bulunduğu kitapta, entelektüel tekelin kültür endüstrisi üzerinde sahip olduğu belirteçler irdelenirken, bunun sanat galerileriyle, basılan kitaplarla, yönlendirmeye uğrayan kültür-sanat aktiviteleriyle nasıl bir boyut kazandığının kritiği yapılmaktadır.

Pistanbul, aynı zamanda bir “karşı kitap” olma özelliği taşıyor. Kitabın; yazarların tercihen ekledikleri epilog ve prologlarıyla biçimlendirilmeye çalışılması, arka kapak sözleriyle güzellenen ve salt ambalaj alt metinlere bağlı kalarak raflarda yerini alan “ürünler”e  dönüşmesi, sağlam aforizmal metinlerle kendisine yer buluyor.

Raflarda ön plana çıkmaktan ziyade, arkada kendi halinde olta sallayan ve sonunda yakalamak istediği insanların hepsini balık halini yakmak için kullanarak mesaisini değerlendirecek olan axaxes, uzun süreden beri yakalanamayan total bir reddin sahneleştirilmesini kendi diyaloglarıyla sağlıyor.

Zaman mefhumunun artık irdelenmemesi gerektiği ve harekete geçilmesinin artık “akıl karı bir aktivite olmadığını” savunarak, herkesi birer adım daha ileri atmaya değil, aksine bugüne kadar attığı adımları tekrar düşünmeye, bunları yok etmeye ve kültür mirasının diyagramlarında bireysel çelişkilerin tekrar temize çekilmeyeceğini açık bir kullanımla ifade ederek ilerleyen kitap, çağrısını da şu şekilde yineliyor:

 “Beni ben yapan eseri okudunuz mu bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, kesinlikle okumalısınız.”

P Kitap’ın sitesinde Pistanbul’a http://www.pkitap.com/portfolio/pistanbul/ linkinden ulaşabilirsiniz.